HAVARİ VE İNCİL YAZARI
AZİZ YUHANNA KATOLİK KİLİSESİ
KATEDRAL BAZİLİKASI TARİHİ
İzmir Aziz Yuhanna Katolik Katedral Bazilikası, Vahiy Kitabı’nda belirtilen Yedi Kilise arasından günümüzde ayakta duran tek Kilisedir. Burası, Havari Yuhanna tarafından kurulan Hristiyan topluluğunun evi ve ruhsal merkezidir. Bu kilise aynı zamanda, Türkiye topraklarının en heybetlisi ve Başepiskopos’un makamı olduğu için de en önemli Katolik tapınma yeridir.
İzmir Hristiyan Topluluğu, dünyanın en eski cemaatlerinden biridir. Mevcut Başepiskoposluk bölgesinde Pavlus, Barnaba, Luka, Timoteyus, Yuhanna ve Filipos İncil’i duyurdular. Yine bu aynı topraklarda yaşamış Havarilerden, Efes’te Yuhanna ve Hiyerapolis’te (Pamukkale) Filipos’un mezarları yer almaktadır.
Eski kaynaklara göre Havari Yuhanna, yaşamının son yıllarında Efes’te kaldı ve aynı yerde öldü. Onun mezarı büyük Bizans bazilikasının kalıntılarında hâlâ görülebilir. Gelenek, Aziz Yuhanna’yı İzmir Kilisesi’nin kurucusu olarak kabul eder. Hiç kuşkusuz, ilk Hristiyan Topluluğu onu tanımış ve onu temel kaynak olarak kabul etmiştir.
Havari ile İzmir Hristiyan Topluluğu arasındaki bağın en eski ve açık kanıtı, Vahiy Kitabı’nda gösterilmektedir. Dirilmiş Rab İsa bu metinde, Yuhanna aracılığıyla Küçük Asya’nın Roma antik yönetim bölgesinde yer alan Yedi Kilise’ye yedi mektup göndermiştir. Öyle ki bu Hristiyan toplulukları, Yuhanna aracılığıyla İncil’i tanımış ve ona ruhsal olarak bağlı kalmışlardır. Bu yedi iletisinin ikincisinde İsa, Yuhanna aracılığıyla İzmir Kilisesi’nin Episkoposu’na şöyle seslenmektedir:
“İzmir’deki topluluğun meleğine (episkoposuna) yaz. Ölmüş ve yaşama dönmüş, ilk ve son olan şöyle diyor: ‘Senin sıkıntılarını ve yoksulluğunu biliyorum. Oysa zenginsin! Yahudi olduklarını söyleyen, ama Yahudi değil de Şeytan’ın havrası durumunda olanların iftiralarını biliyorum. Çekmek üzere olduğun sıkıntılardan korkma! Bak, İblis sizi sınamak için aranızdan bazılarını yakında zindana atacak ve on gün süreyle sıkıntı çekeceksiniz. Ölüm pahasına da olsa sadık kal, ben sana yaşam tacını vereceğim. Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne dediğini işitsin. Galip gelen, ikinci ölümden hiçbir zarar görmeyecektir’.” (Vahiy 2:8-11).
107 yılı civarında, Antakyalı büyük Episkopos Aziz İgnatius zincire vurulmuş şekilde şehit düşeceği Roma’ya doğru götürülürken, Yuhanna’nın öğrencisi olan genç Episkopos Polikarpos, onu İzmir Kilisesi’nde misafir etti. 156 yılında Polikarpos’un kendisi de, uzun bir episkoposluk ve aziz bir yaşamdan sonra, İzmir Agora yakınlarında şehrin tiyatrosunda şehitliğin en yüksek tanıklığını sunacaktır.
İslâm fethinden sonra, uzun bir dönem boyunca (16.–17. yy.), İzmir Katolik Episkoposları’nın halefliği yalnızca bir unvan olarak süregeliyordu, çünkü hiçbir episkopos buradaki makamında ikamet edemiyordu. 17.-19. asırlarda, burada bir Havarisel Vekillik makamının varlığı oluştu. Nihayet 1818’de Papa 7. Pius, Apostolatus officium adlı Papalık kararnamesi ile kadim İzmir Başepiskoposluğu makamını yeniden kazandırdı.
O zamanlarda Katolik Topluluğu, çobanlık ve öğretici görevinin bir işareti olarak, “episkoposluk makamının” ikameti olacak bir kiliseye ihtiyaç duyuyordu. Dolayısıyla, Episkoposun makamını muhafaza eden bu kiliseye “Katedral” (Latince, cathedra=Kürsü, makam) denilmektedir ve bir diyosez (episkoposluk) bölgesinde yer alan kiliselerin en önemlisidir. Başepiskoposluk makamının yeniden kurulmasından sonra, episkoposluğun geçici makamı, 18. yüzyılda inşa edilen ve Fransisken Rahiplerinin hizmet verdiği Santa Maria Kilisesi oldu.
1857’de, İzmir doğumlu Başepiskopos Antonio Mussabini, Katedral’in inşasına başlanması amacıyla bir arsa satın aldı. Mons. Antonio Mussabini, İstanbul’da Vatikan Temsilciliği görevinde bulunurken, zamanın Osmanlı Sultanı Abdülaziz Han ile yakın bir dostluk kurmuştu.
Bu dostluk bağı sayesinde Sultan, Katedral’in inşaat iznini vermekle kalmadı, aynı zamanda bu amaç için 11.000 altın para bağışında bulundu. İnşaata başlamak için her şey hazır iken, Mons. Mussabini ansızın vefat etti ve geçici olarak Santa Maria Kilisesi’ne defnedildi. Yeni Episkopos Vincenzo Spaccapietra, nihayet 25 Kasım 1862’de Katedral’in temel taşını kutsayabildi.
İnşa çalışmaları 12 yıl sürdü ve hayırseverlerin sayısız yazıtların da doğruladığı üzere, İzmir Katolik Topluluğu’nun doğrudan ve cömert yardımlarını gördü. 14 Haziran 1874’de Mons. Spaccapietra, İzmir Kilisesi’nin kurucusu ve Havari Aziz Yuhanna’ya adanan Katedral’i kutsadı.
Sade ve aynı zamanda görkemli olan Katedral binası, neoklasik tarzda inşa edildi ve ilk yüzyılda kentin limanının bulunduğu yerde doğdu.
Yunan-Roma limanının rıhtım kalıntıları, Katedral’in karşısındaki binaların altında yer almaktadır. İlk müjdeciler, İncil’i duyurmak için bu limandan hareket etmişlerdir. Antakyalı Aziz İgnatius şehitliğini karşılamaya gitmek için bu limandan Roma’ya hareket etmiştir.
Kutlu Papa 9. Pius, değerli ana sunak masasını Katedral’e hediye etti ve – İzmir Kilisesi’nin evladı olan Aziz İreneus sayesinde 2. yüzyılda İncil’i tanıyan - Lyon (Fransa) Diyosezi de minnettarlığının belirtisi olarak yapım çalışmalarına katkıda bulunmak istedi.
Ayrıca 19. yüzyıl Fransız ekolünün değerli eserlerinden olan ve İsa’nın Haç’a gerilmeden önce kat ettiği Haç Yolu’ndaki 14 olayı simgeleyen resimleri de armağan etti (Via Crucis).
Kutlu Papa 9. Pius yine 1874 yılında, Roma’daki Aziz Petrus Makamı ile olan ruhsal bağlılığını güçlendirmek için, Aziz Yuhanna Katedrali’ni Papalık Bazilikası unvanı ile onurlandırmak istedi.
Böylece Roma’da, Papa’nın Katedrali olan Aziz Yuhanna in Laterano Bazilikası’nın aynı ayrıcalıkları bu Katedral’e de bahşedildi.
Sonraki on yıllar boyunca kilise, değerli resimler, mermer sunaklar ve ilgi çekici heykellerle süslendi. Ayrıca Katedral nezdinde episkoposluk sarayı ve diyosezan idari binası inşa edildi.
İzmir Hristiyan Topluluğu, Katedral’i kuran iki Episkopos için, avluya konulmak üzere mermerden iki değerli anıt adamak istedi. Maalesef, bu anıt heykeller bazı köktendinciler tarafından put olarak görüldüğünden, yakın bir zamanda tahrip edildi.
Kısmen kurtarılan heykeller, kilisenin giriş bölümüne konuldu. Mons. Mussabini’yi temsil eden bir büstün yanı sıra, iman ve duayı simgeleyen heykeller de bulunmaktadır.
Kilisenin sol sahında Kutsal Efkaristiya Şapeli’nin altında (kripta) İzmir’in bazı Başepiskoposları’nın mezarları bulunmaktadır.
Mons. Mussabini ve Mons. Spaccapietra’nın yanı sıra, Episkopos Andrea Timoni’nin (onun episkoposluğu döneminde, Efes’te Meryemana’nın Evi yeniden bulundu) ve Episkopos Domenico Francesco Marengo’nun da mezarları yer almaktadır.
Tüm bu binanın eklentileri, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında zarar gördü. 1922 yılında meydana gelen büyük yangında kilise büyük ölçüde zarar gördü. Episkoposluk sarayı, idari bina ve din dersi için diyosezin çeşitli hizmetlerine ayrılan salon eklentileri kalıcı olarak yitirildi.
O dramatik olaylardan önce İzmir’de Katoliklerin sayısı 15.000 idi. Çeşitli rahip topluluklarının (Lasalyanlar, Lazaristler, Cizvitler, Salesyenler ve Mekhitaristler) yönettiği kolejler ve Carità Rahibeleri ve N.D. de Sion Rahibeleri’nin yönettiği kız okulları çok sayıdaydı; aynı şekilde, aralarında (halen Alsancak Devlet Hastanesi’nin bulunduğu) Fransız Hastanesi’nin ve Alsancak İtalyan Hastanesi’nin, Fransisken Rahipleri’ne bağlı ama laik personel tarafından işletilen Aziz Rocco Hastanesi’nin de hatırlanacağı Katolik Hastanelerin varlığı sayılabilir.
Episkopos sayısız diyosezan pederlerinin yardımını görüyordu. Birçok Fransisken Rahipleri, Kapusenler, Domenikenler, Salesyenler, Lazaristler, Cizvitler ve Mekhitaristler ona destek oluyordu.
1922 yılındaki yıkıcı yangından sonra, böylesine canlı bu varoluş için amansız bir çöküş baş gösterdi: Şehir ateşe verildi, yıkıldı. Tüm Katolik kiliseleri de zarar gördü ve yağmalandı.
O vesilede, 1901 yılında Fransız sanatçı Paul Gaudin tarafından gerçekleştirilen Katedral’in değerli pencere vitrayları yok oldu: Onlardan yalnızca bir tanesi, o zamanın yıkım belirtisini günümüze taşıyarak bizlere kadar ulaştı.
Esasen yıkımlardan ve yangınlardan tamamen zarar görmeden hayatta kalan bu kilise, son yüzyıl boyunca bu kentin yaşadığı sayısız acıların bugünün tanığıdır.
Katredral’in güvenli bir şekilde korunması ve askerlere dini hizmet vermesi için, Episkopos Joseph Descuffi, 1965 yılında bu kiliseyi Amerika Birleşik Devletleri’ne bağlı askerlere kiraya verdi. Bu nedenle, son elli yıl boyunca Katedral’in uygun bir şekilde korunmasını sağlayan Amerikan askeri cemaati, bu kiliseyi neredeyse sadece kendisi için kullandı.
Fakat zaman geçtikçe, askerlerin güvenlik önlemleri öylesine sıkılaştı ki, ne yerel halk ne de hacılar bu kutsal mekâna giriş yapabiliyordu. Katolik Kilisesi ile yabancı askerlerin karışımı, ayrıca, yerel halk tarafından bir skandal olarak algılanıyor, Katolik Kilisesi’nin, Türk toplumuna yabancı bir oluşum olduğu ön yargısını haklı çıkarıyordu.
Bu durumu ortadan kaldırmak için İzmir Başepiskoposu Mons. Ruggero Franceschini, 2013 yılında A.B.D. ile olan kira sözleşmesini feshetti. Böylece barış ve uzlaşmanın bir işareti olması için İzmir şehrinin merkezinde yer alan, iman ve sanat başyapıtı bu binanın herkese ulaşılabilir olması sağlandı.
Yapının sağlamlaştırılması ve yenilenmesi için gerçekleştirilen hassas müdahaleden sonra, 29 Eylül 2013 tarihinde Aziz Yuhanna Katedral Bazilikası ibadete yeniden kazandırıldı ve tüm İzmir’in yeniden ortak mirası oldu.
Türkiye’de yaşayan iman şehidi ve diasporası bu küçük Hristiyan topluluğuna Evrensel Kilise’nin dayanışmasının tanıklığını yapan, Episkoposlar Kurulu Genel Sekreteri Mons. Mariano Crociata, Capua Başepiskoposu Mons. Salvatore Visco ve Pozzuoli Episkoposu Mons. Gennaro Pascarella adında üç İtalyan Episkopos Katedral’in yeniden açılışının görkemli kutlamasına teşrif ettiler. 14 Eylül 2013’ten itibaren Katedral, yenileme ve yeniden açılışını sağlayan Peder Massimiliano Palinuro’dan sonra İtalyan rahiplerine emanet edildi.
Asırlık tarihi boyunca Katedral, zamanında İzmir’i sık sık ziyaret eden Havarisel Vekil unvanıyla Papa Aziz 23. Yuhanna’yı misafir etti.
Türkiye’yi ilk ziyaret eden Papa Aziz 6. Pavlus, 26 Temmuz 1967’de burada görkemli bir şekilde Efkaristiya Ayini kutladı. İki aziz Papa’nın portreleri, Aziz Yusuf’a adanmış yan şapelde yerlerini almışlardır.
Katedral’in girişinde yer alan Aziz Yuhanna’nın heybetli heykeli, İsernia Diyosezi ile birlikte Episkopos Mons. Salvatore Visco tarafından 2014 yılında armağan edildi. Bu heykel, artık yaşça ilerlemiş Havari’nin, Vahiy Kitabı’nı yazmak üzere esinlendiği durumunu tasvir etmektedir. Bronz eser İtalyan heykeltıraş Battista Marello tarafından gerçekleştirmiş olup, 5 metre uzunluğunda ve 700 kg. ağırlığındadır. Bu anıt, Havari’nin İncil’i vaaz ettiği bu topraklarda, Türkiye’nin Küçük Asya’daki Yedi Kilisesi’ni kurmasından dolayı onun onuruna yapılan bir armağandır. Bu önemli anıt, İsernia Diyosezi’ne yaptığı pastoral ziyareti esnasında Papa Hazretleri Françesko tarafından takdis edildi.
İzmir Kilisesi’nin havarisel özünü vurgulamak için, 27 Aralık 2016 tarihinde İzmir Başepiskoposu Mons. Lorenzo Piretto, Aziz Yuhanna’nın, diğer Havari ve İncil müjdecilerinin kutsal kalıntılarını muhafaza etmekte olan değerli mermerden inşa edilmiş yeni ana sunağını takdis etti.
Ayrıca, Roma Kilisesi ile olan birliğin belirtisi olarak, sunağın içinde Havari Aziz Petrus’un mezar parçası da bulunmaktadır. Havari Aziz Yuhanna’nın tanıklığının mirasçısı olan ve günden güne azalmasına rağmen İzmir Hristiyan cemaati, Sevgi İncil’ini yaşamaya ve tanıklığını yapmaya çağrılmıştır. Kilisenin ana nefinin tavan çerçevesinde, aynı zamanda Hristiyan imanının da yüreği olan, Aziz Yuhanna’nın Birinci Mektubu’nun şu mesajı Türkçe dilinde yer almaktadır:
“Birbirimizi sevelim. Çünkü sevgi Allah’tandır. Seven herkes Allah’tan doğmuştur ve Allah’ı tanır. Sevmeyen kişi Allah’ı tanımaz. Çünkü Allah sevgidir.” (1.Yuhanna 4:7-8).
Bu Katedral, Aziz Yuhanna’nın yaşadığı ve İncil’i duyurduğu topraklarda Sevgi İncil’ini yankılandırmaya devam etmektedir.